Ana Sayfa
Özgeçmiş

Bir Zamanlar Gemiciydim -1

Biz Gemicilerin Öyle Anıları Vardır Ki

Allah selâmet versin!

‘Biz gemici denizcilerin öyle anıları vardır ki, mekteplere ders olur. Ama her anlatışımızda mutlaka bu gerçek bir hikâyedir diyerek, amma da palavra atıyor düşüncesini az da olsa dinleyenlerin zihinlerinden uzaklaştırmak gerekir.’

Bu tavsiye seksen dört senesinde birlikte çalıştığım, o zamanlar yaşı altmışı aşmış bir gemiciye aittir.

Her anı paylaşımımda olmasa bile gerek duyduğumda, sıklıkla gerek duyarım, bu tavsiyeye uyarım. Beş yıl süren Pruva Programı’nda da bir anı paylaşacağım zaman genellikle bu gemicinin tavsiyesine uydum.

Kuzguna yavrusu şahin görünürmüş misâli, anılarımı çok iyi öyküleştirdiğimi söyleyecek, yani, sıkıcı cümlelerle aktaracağım gemici anıları ile edebiyatçılığa soyunacak değilim. Ana fikri aktarabileyim, benim için yeterli. Diğer tarafını sonsuz ilham perisinin desteklediği öykücüler tamamlar, umarım. Ne iyi olurdu böyle öyküler yazsalar da okuyanları uzak diyarlara götürseler, değil mi?

Filipinler’de Bir Liman

Vallahi yılını da çıkaramıyorum, limanı da. Ya Sibu ya da Manila; liman bunlardan biri.

AB ile ilişkilerimizin gayet olumlu seyrettiği, hâttâ ‘girdik giriyoruz’ havasının hâkim olduğu bir olay yaşıyoruz; tam hatırlamıyorum.

Ama çok önemli ki, uyduruk TV antenlerimizin Filipinler’e yaklaştıkça televizyonlarını çekmeye başladığında seyrettiğimiz göre, sanki Türkiye’nin limanlarından birine gidiyoruz. Seyredebildiğimiz kanalların hemen hepsinde Türkiye-AB ilişkisi ilk sırada.

Filipinolardan Ringo Turkey girmek Yuvrıp diye sordu kıçta güneşin batışını seyrederken.

Vallahi bizde de o kanı uyanmıştı. Aha da giriyorduk Avrupa Birliği’ne de, aslında bu Avrupa Birliği dalgası çok hoşlanmadığım bir konuydu.

Bir yandan için için demokrasiyi doya doya yaşarız artık diye sevinirken diğer yandan da evet, önceleri çok iyi niyetlerle yola çıkıldı ama bugün Almanya’nın yeni imparatorluk denemesi oldu gibi saçma düşüncelerimi dile getiriyordum çevreme. Bu ‘iki yüzlülük’ gibi algılanabilecek hâlimi umulan ve gerçek diye açıklayabilirim ancak. Umuyordum, çağdaş uygarlığın örneği ülkelerle aynı sınıfta olacaktık; korkuyordum, bu umudum hüsrana uğrayabilirdi.

Limanda giriş işlemlerini yapanların nasıl özel bir muamele ettiklerini tahmin edemezsiniz! Her birimizi el üstünde tutmalar, bizlere gıpta ile bakmalar; bazen dayanamayıp Ringo’nun dediğini demeler. Ben kendimi ‘dünyanın ağasının vatandaşı’ gibi hissetmiştim.

Liman: Portsmut Virjinya Amerika Birleşik Devletleri

Bu anıyı biraz uzun tutmam gerekiyor.

Yılı, doksanların ikinci yarısı diyeyim, yuvarlak olsun. Özel olarak hem yılı hem de armatörün adını elbette saklıyorum.

Personel değişimi yapılacak. Biz ayrılıyoruz. Oldukça da kalabalığız.

(Sorun değil, gelenler gemiyi bilenler.)

Sabırsızlıkla beklediğimiz dostlar geldi; valizler zaten hazır; apar topar indik gemiden.

Aman Ya Rabbim, ne görelim!

Biz acentenin aracına binmeyi beklerken bir manga gümrükçü, köpekleriyle birlikte karşıladılar bizi. Valizlerimizi yanyana koydurdular, köpekler başladı fır dönmeye valizlerimizin etrafında.

Bir döner, iki döner; biter değil mi? Bitmiyor. İki köpekten biri bazı valizlerde ısrarcı. Açtırıyor adam valizi; hemen olduğu yerde değil; gümrük binasına gidiyorsun; özel bir bölmede dağıtılıyor özenle topladığınız valiz.

Gariban hayvan ne zannettiyse; köpeğe diyorum ‘gariban hayvan’ diye, yanlış anlaşılmasın lütfen; benim valizim de ısrar edilenlerden biri. Bir kutu purom var valizde. Güzel kokulu, zehirin daniskası olanlardan. Ona takıldı galiba hayvan.

Ben de girdim özel bölmeye, açtım ve dağıttım valizi; eh az da öfkeliyim maruz bırakıldığım muameleden. İnceleme bitti, tekrar topladım valizimi, tabi ilkindeki özeni göstermedim.

Hem öfke, hem şaşkınlık; ABD’ye bilmem kaçıncı girişim. Çıkardım pasaportumun arasındaki ‘Amerikan’ paslarını, saydım. Tam elli iki tane. Yani en az elli iki kez girmişim Amerika Birleşik Devletleri’ne. Her pasın köşesinde hep aynı kod.

Görevliye döndüm, mey ay ask e kuesçın dedim. Görevli dediysem, gümrükçülerin amiri, özel odada valizleri bu zat açtırıyor. ‘Bir soru sorabilir miyim’ dedim de, aslında yanıtını biliyorum. Kanıma göre ‘muhtemelen daha yukarlardaki Türkleri sevmeyenlerden bir ‘Imerikın’ bize özel muamele çekilmesini istedi.

Bu bir ön yargı değil, doğrudan yaşayarak öğrendiğim bir gerçek.

Dünya’nın neresine gidersem gideyim, ne zaman bazı tür insanlardan bir görevli ile karşılaşsam özel muamele yapar Türk vatandaşlarına. Fildişi Sahilleri’ndeki doktorun bana veteriner gibi davrandığını bilhassa belirtmeliyim.

Ama olumlu özel muamele yapanları yüzde yirmi gibi bir orana yuvarlayarak ayırayım. Yabancı ellerde bizlere çok güzel misafirlikler gösterdikleri, harika duygular yaşattıkları için de burada, gıyaplarında teşekkürlerimi sunarak minnet duygularımı dile getireyim.

Var, var; şimdi düşündükçe doluyorlar zihnime, oranı yükseltirler mi acaba? Anlatırım belki daha sonra hatırladıkça bu güzel insanları.

Tahmin edeceğiniz gibi bu insanlar Türk değil!

ABD’ye uçakla girişlerimdeki olumsuz ayrımcılıkları saymıyorum bile; burada da aynı olgu ile karşılaştığımızı zannederken gümrükçü amir kuc yu kam in piliz diyerek beni yazıhanesine çağırdı. Masasının üzerindeki gazetenin ilk sayfasını açtı, bana döndürdü. Parmağı ile sayfanın dörtte birini kaplayan fotoğrafa tıklayarak kuc yu riyd dı bilov text diye sordu. Riyd ettim.

Ne diyebilirdim ki? Hâlâ hatırladıkça kahroluyorum. Ülkemde bir mafya hükümetinin olduğu veya ona benzer inanılmaz ithamlarla dolu bir yazıydı.

Bu elbette haksız bir ithamdı, asla doğru değildi!

Güvendiğimiz bir koalisyon hükümeti vardı yürütmede. Ama Imerikın Gavırmınt, kimbilir hangi saikle böyle bir propagandaya başlamıştı. Belki bir ödün koparacaktı o günlerde, belki ‘ekonomimizi batırarak canımıza okumak’ için bir bahane arıyordu, ‘aptallık etmememizi istiyecekti’ belki, hatırlamıyorum. Hatırladığım, dokunsalar ağlayacak durumda olduğumdur. Kahrımdan ve yön değiştiren öfkemden hüngür hüngür ağlayabilirdim.

Yani bu kez olumsuz ayrımcılığı bazı türbir insan değil, Amerika Birleşik Devletleri’nin yönetimi yapıyordu. Hem yalnız biz gemicilere değil, ülkemizin tamamına.

Avrupa’da uçaktan inene kadar zorunlu olmadıkça hiç konuşmadım.

Pruvanız netâ olsun!

Yakup Korkmaz

Tuzla - İstanbul

202204280821

yakupkorkmaz.com © denizci’